Türkiye’de üniversitelerin ideolojik kurumlar haline gelmesi, Reşit Galip tarafından İstanbul Darülfünun’un kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulması ile başlar. Tek partili dönemin Maarif Vekili Reşit Galip, erken cumhuriyet ideolojisinden bağımsız/tarafsız bir yapıya sahip olan Darülfünun’u kapatarak, üniversitenin akademik kadrosunu tasfiye etmiştir. Edebiyat Fakültesi, Türk İnkılâbı Kürsüsü hocalığına, sonradan inkılâp profesörlüğü için yeterli görülmeyen ve maarif vekilliği üzerinden alınan Reşit Galip önerilmiştir. Sürekli görevine müdahale edilen üniversite emini (rektörü) Neşet Ömer İrdep, Mustafa Kemal’in buna sıcak baktığı düşüncesiyle edebiyat fakültesinin önerisine can-ı gönülden katılarak, Reşit Galip’e öneriyi iletmiş, Reşit Galip de bu öneriyi kabul etmiştir. Daha sonra Mustafa Kemal’in rızası olmadığı anlaşılınca istifa ettirilmiştir. Bu dönemden başlamak üzere üniversiteler erken cumhuriyet ideolojisinin önemli araçlarından biri olmuştur. Üniversiteler zamanla, cumhuriyeti zararlı(!) akımlardan ve alışkanlıklardan koruma görevini bile üstlenmiştir.
Bütün darbeciler, tek parti döneminde olduğu gibi, kendi statükolarını sağlamlaştırmak için dönemin konjonktürüne göre ideolojik kurumlar oluşturmuşlardır. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra olsun, 27 Mayıs darbesinde olsun, 12 Eylül darbesi sonrası olsun, durum aynıdır. 12 Eylül darbesinin mühendisliklerinden biri de YÖK’tür. Bu kurum, 28 Şubat sürecinde üzerine düşen baskıcı ve dayatmacı görevi eksiksiz yerine getirdiği gibi, sonrasında ‘Cumhuriyet Mitingleri’nin tertipleyicileri olarak orduyu göreve çağırmıştır. Bu dönemde bazı üniversite rektörleri ise birer Kubilay olma sevdasına kapılarak farklı roller oynamıştır.
Özgür düşüncenin kalesi olması gereken, bilimsel ve teknolojik bilgi üretmesi beklenen üniversiteler cumhuriyetin vesayet kurumları halini alınca, yeni bir değişim hareketinin vücut bulmasına uzun süre engel teşkil etti. Bu kurumlar öyle bir hal aldılar ki, farklı düşünen herkese, her yapıya anında hak ettiği cezayı verdiler. Özgürlükleri için mücadele eden herkes nasibine düşen hisseyi farklı zamanlarda ve farklı şekillerde aldı; kimi okuluna gidemedi, kimi işinden atıldı, kimi ise sürgün edildi.
Darbe döneminin YÖK yasası ile birlikte üniversitelerde rektör krallıkları oluşturuldu. Üniversiteler; bilim ve teknoloji üretim merkezleri, özgürlük alanlarını genişleten kurumlar olması gerekirken, çalışanlarına özlük güvencesi vermeyen, özgür düşünceyi daha doğmadan boğmayı amaç edinen kurumlar olarak cumhuriyet tarihinin kirli sayfalarında yerini aldı. Bu dönemde araştırma görevlilerinden profesörüne kadar, hiç kimsenin iş güvencesi olmadığı gibi, akademik kariyerin de önemi olmadı. Birileri istedikleri an insanların akademik unvanlarını ellerinden alabildikleri gibi, üniversite ile olan ilişiklerini kesme ve sürgün etmede de en ufak bir tereddüt yaşamadı. Bazen, ya YÖK’ün sözde hizmet gereği üniversite dışı görevlendirmeleri ile karşılaşılmış ya da rektörlerin 13/b kapsamında yaptığı keyfi görevlendirmelerle üniversite içinde sürgünler yaşanmıştır. Sempozyumlarda sunulan tebliğler ve yayınlar ise ideolojik süzgeçlerden geçirilerek keyfilik hüküm sürmüştür. Gücü elinde bulunduranlar, bunu keyfi ve haksız uygulamalara yol açacak şekilde kullanmaktan imtina etmediler. Zulme aracılık eden bu güce karşı, çalışanlar adına mücadele edecek ve haklarını koruyacak örgütlü bir güç de oluşturulamadı.
Son dönemde, YÖK’ün ve üniversitelerin yönetiminde her ne kadar bir zihni değişim yaşansa da, sistem sorunlu olduğu için sorunlar çözülememiştir. Burada tartışılması gereken, ideolojik kurumları inşa eden yükseköğretim sistemi ve sisteme hâkim olan antidemokratik, katılımcılığı dışlayan, baskıcı, özgür düşünce düşmanı zihniyetin ta kendisidir. Bu baskıcı sistemi kimin değiştireceği sorusuna verilecek en güzel cevap, tabii ki örgütlü ve kararlı olanların vereceği cevaptır.
Örgütlenme noktasında, üniversite çalışanları maalesef şimdiye kadar hep çekimser kalmış ve üniversite camiasına yönelik örgütlenmeler çok başarılı olamamıştır. Üniversitelerde idari kadroda çalışanlar, akademisyenlere göre daha aktif ve daha katılımcı görevler üstlenmişlerdir. Daha ilginç olanı, öğrencilerin örgütlenme noktasında hocalarından bir adım daha önde olmalarıdır. Örneğin, bu öğrenciler başörtüsüne özgürlük ve üniversite harçlarının kaldırılması gibi hakların kazanılmasında örgütlenerek önemli mücadeleler vermişlerdir. Öğretim elemanlarının örgütlenmeye bu kadar uzak durmalarının kendilerinden kaynaklanan bir sorun olduğu kanaatinde değilim. Üniversiteler, başlangıcından beri baskının en yoğun yaşandığı kurumlar olmuştur. Üniversitelerde farklı düşünceye hayat hakkı asla tanınmamış, en acımasız şekilde cezalar verilmiş, bu cezalar da sistematik hale getirilmiştir. Bu nedenle üniversitelerde örgütlenmenin zayıf oluşu, sadece kişilerin değil, sistemin çarpıklığının da bir sonucudur.
Şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir ki, hiçbir hak, mücadele edilmeden kazanılmaz. Son toplu sözleşmede kazandırdığımız, yükseköğretim kurumlarının disiplin kurullarında sendika temsilcisinin bulunması gibi kazanımların bazı rektörlüklerce uygulanmama direnci ile karşılaşmasının en temel nedeni, üniversitelerde, özellikle öğretim elemanlarının örgütlenme noktasındaki çekingenliğidir. Sendikalar içerisinde akademisyenlerin ağırlığı arttıkça, bu durum, üniversitelerin yeni bir dinamizm kazanmasına neden olacak, daha donanımlı ve bilimsel çalışmalar yapılmasını sağlayacak, keyfiliklerin ve baskıların azalmasını beraberinde getirecek, üniversitelerin daha özgür olmasını sağlayacak ve ülkenin daha da demokratikleşmesine katkı sunacaktır. Ülkemizde demokrasi ve insan haklarına saygının kökleşebilmesi ve kurum içi demokratik iklimin oluşması için, üniversite çalışanlarının sürece dâhil olması gerekmektedir. Nitekim ülkenin demokratik, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimi için akademik çevrenin örgütlü gücüne ihtiyaç vardır. Üniversitelerin dâhil olmadığı hiçbir gelişme sağlıklı ve uzun ömürlü olmayacaktır. Akademik çevrenin maruz kaldığı özgürlük ve özlük hakları ihlallerinin önüne geçilmesinin yegâne yolu örgütlü olmaktan geçmektedir.
Sonuç olarak, baskı ve darbe dönemlerinin bir ürünü olan yükseköğretim yapılanması, en nihayetinde kendisini doğuranları ve statükoyu koruma refleksiyle donatılmasından dolayı, sayısız hak ihlaline sebebiyet vermiştir. Mevcut yapıyı geçici tedbirlerle ya da kısa vadeli perspektiflerle aşmak mümkün değildir. Yapılacak en hayırlı iş, bu sistemin kökten kaldırılarak yeni ve demokratik bir modelin getirilmesidir. Ancak özgür düşünceye kapıyı sonuna kadar aralayan, katılımcı ve demokratik sistemlerde insanlar gerçek manada artı değer üretebilirler. Bilim insanları ancak bu türden bir yapılanmada, hem özlük hem de özgürlük yolunda daha iyi örgütlenebilirler. Eğitim-Bir-Sen’in üniversitelerde örgütlenme ağı genişledikçe, sivilleşme ve demokratikleşme ile doğru orantılı olarak özgürlüklerin arttığına şahit olduk. Üniversitelerin özgürleşmesinde Eğitim-Bir-Sen’in önemli bir kilometre taşı olduğu yakın gelecekte herkes tarafından teyit edilecektir.
Özgün irade, özgür düşüncenin kök salacağı yeni bilgi ve hikmet üniversiteleri için tüm üniversite çalışanlarını sendikal yolculuğumuzda beraber yürümeye davet ediyoruz.
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
Emek varsa başarı vardır
Mutfak yangın yeri
Sağımızdaki yalanın gerçeği örtme çabası
Bir vakıf insanı, sendikacı Mithat Sevin
Eğitim çalışanlarının güçlü sesi, genel yetkinin değişmeyen adresiyiz
Sendikacılığın hokkabazları
Umudu yeryüzüne aşılamak için daha fazla gayret
Kitabın, davanın, vefanın hakkını veren adam: Erol Battal
Ne rakipsiniz ne de refik
Devlet yalan söylemez!
Destanımıza yeni bir sayfa daha ekledik
Popüler kültürün kutsallarına kurban verilecek hayatlarımız yok
Her başlangıç yeni bir ruh, yeni bir heyecandır
Uluslararası sempozyumumuzun ardından
Sabır, dayanışma, direniş, kararlılık, alın teri...
İlimle yönetemeyen, zulümle yönetir
İyilik örgütlü gücümüzle kazanacak
Gelecek sizinle daha iyi olacak
Truva atı ya da beşinci kol faaliyetleri
Bir halk destanı: 15 Temmuz
Gelecek günler daha güzel olacak
Türkiye Buluşmamızda yapay sınırları aştık
Öze yeni bir yolculuk zamanı
Seçimimiz Kumpasları Bozmalı
Kararlı mücadeleyle güçlü Kazanımlar
Yüreğe Düşen Loğ Taşı
İLKSAN'da Zorunlu Üyelik Dayatmasına Nokta Koyduk
Destanlarımıza destan ekleyen lider kadrolara selam olsun
Yeniden Bismillah
Adım Adım Yükseköğretim Tazminatı Mücadelemiz
MEB'in 'I am Sorry' Deme Lüksü Yok
Y.U. Sendikacılığı
Yönetmelik Durdurulduğunda Atanmışlar Yürür mü?
Özgür Üniversite ve Örgütlenme
Kariyer Basamakları Bariyer Basamaklarına Döndü
Özür Durumuna Bağlı Yer Değişikliği ve Yargı Kararları
MEB Hatasından Dönmelidir
MEB Mevsimsel Norm Güncellemesinden Vazgeçmelidir
Nerden Baksan Haksızlık Nerden Baksan Tutarsızlık!
MEB’e Acil Reçete
Tahriklere Gelmeden Kararlı ve Sabırlı Olacağız
Yeni Bakan Avcı’nın Eğitimde Önceliği Ne Olmalı?
Öğretmenler; Ömer’in, Merhamet ve Adaletini Bekliyor
Resen Atamalarda da 40 Bin Defa Düşünüldü mü?
Yeni Yılda da İnşa Sürecinin Öncüsü Olacağız
Sorun Yaşayanda mı Yaşatanda mı?
Yeni Bir Medeniyetin İnşası ve Öğretmenin Değeri
Bu Kez Yanılmak İstiyoruz!
Toplu Sözleşme Süreci ve Üç Cephede Mücadele Etmek
Hükümet ‘Yunanistan’a Döneriz’ Edebiyatından Vazgeçmelidir
Kesintili Eğitim ve Manipülatif Yaklaşımlar
Anadolu Liselerine Öğretmen Seçimi Sınavına Girilmeli Mi?
Yolun Açık Olsun Yusuf Ziya Özcan Hoca
Ek Ödemede Eğitimcilerin Muadili Kim?
Köklü Değişim İçin Yeni KHK’lara İhtiyaç Var
Değişen Paradigma ve Hak Arama Kültürü
Son Toplu Görüşme’de Konfederasyonumuzun Kazanımları!
Usuls
Garip Bir Dava ve Sonrası…
Danıştay ve İsviçre’de Minareyi Yasaklayan Zihniyet!
18 Kasım Çarşamba Günü Meydanlardayız!
Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçimi
Öğretmenlerin Beklediği Yönetmelik
Hedefe Emin Adımlarla!
Bu Yanlış Uygulamayla Nereye Kadar!
Öğretmenim! Bu Bir İLKSAN Hikayesidir
Kadro Sözü Üzerinden Bir Yıl Geçti
Sürekli Değişen Kurallar Hukuki Güvenceyi Zedeliyor
Güçlü bir bilinçle ayağa kalkma, hakikati haykırma vaktidir.
Ne rakipsiniz ne de refik
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Toplu sözleşmeler keyfiliğe kurban edilmemelidir
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ